Globalleşme Amaç Değil Sonuçtur


Kobiler bir ülkede reel ekonomi katmanının temelini oluştururlar. Gelişmiş ülkelere baktığınızda bu küçük ve orta ölçekli girişimcilerin sayısının ülkemizdekinden daha fazla olduğunu, bu girişimlerin oran açısından daha fazlasının faaliyetini uzun süre devam ettirebildiğini görürüz. İşletmelerin faaliyet süreleri dünya genelinde kısalma trendindeler. Türkiye’de de işletmelerin yüzde 80'i 5’inci yılına, yüzde 96’sı ise 10’ıncı yılına ulaşamıyor.
 
Bu tablonun elbette birçok sebebi mevcut. Ama bunlar içinden en önemlisini çekip çıkarırsak katma değerli ürünler üretmekte ve markalar yaratmakta gelişmiş ülkelerin oldukça gerisinde olduğumuzu söyleyebiliriz. Bir de globalleşme sorunumuz var. Ya da globalleşmeye bakış açımızda… Son yıllarda ihracat ve yatırım teşvikleri, ekonominin dışa açılma politikaları bunu bir ölçüde kırmış olsa da asıl sorun tespit edilemediği için uygulanan tedavilerden beklenen sonuç alınamıyor.
 
Marka olma, globalleşme kobiler için bir amaç değil sonuç olmalıdır. Maalesef ülkemizde bu kavramların önemi kavranmış olmasına rağmen uygulama hataları ve strateji eksikliği, işletmeler için maliyet ve enerji kayıplarına yol açıyor. Henüz yaptığı işte profesyonelleşmemiş, kalite prosedürlerini ortaya koyamamış işletmelerimiz yeni nesil pazarlama girdabının içinde bir yerlere savruluyorlar. Sosyal medya, internet reklamları bir taraftan, pazarlama ve iletişim kampanyaları bir taraftan işletmenin gücünü ve enerjisini büyük oranda tüketirken bunun karşılığında aldığı fayda beklentilerinin fersah fersah altında kalıyor. Asıl soru Kobi’lerin bu tür faaliyetlere ihtiyacı var mı? Var ise ne zaman ve ne ölçüde var? İşte çözümün anahtarı bu noktadadır. Uluslararası pazarlama ve iletişim faaliyetlerine, sosyal medya ve internet trendlerine henüz ihtiyaç yok iken harcanan kaynaklar yüzünden işletme temel faaliyet alanında göstermesi gereken gelişmeyi gösterememekte, büyüyüp globalleşeyim derken; yerelde, temelde atması gereken adımları atamamakta, tam da bu yüzden globalleşememektedir. Globalleşmeyi bir amaç olmaktan çıkarıp bir sonuç olarak görmeye başladığımızda sanırım ilk doğru adımı atmış olacağız.
 
Önce yaptığınız işte iyi olacaksınız, sonra o işte katma değer üretip üretemediğinizi değerlendireceksiniz. Ortaya koyduğunuz nihai ürün ve hizmete yönelik bilginiz ve literatürünüz sağlam olacak. Bunun ışığında önce kendi pazarınızda etkin olacaksınız. İşinizde kaydettiğiniz başarıyı ve gelişmeyi izleyeceksiniz. Kaynaklarınızın bir kısmını her zaman gelişmeye, ilerlemeye ve katma değer üretmeye yönelik projeler için ayıracaksınız. Bütün bu unsurlar doğaçlama değil, bir stratejinin şemsiyesi altında gerçekleşecek. Bu büyüme ve gelişme öyle bir noktaya gelecek ki artık uluslararası pazarda iş yapmak sizin için bir zorunluluk olacak. Ne zaman kendi işinizi birinci sınıf özenle yaparken, buna ek olarak iletişim ve globalleşme trendlerini takip edecek kaynaklara ve yapıya kavuşursunuz, işte o vakit bunlar kendiliğinden gerçekleşecektir. Yaptığınız işi iyi ve doğru  yapıyor iseniz Globalleşme sizin için ancak bir sonuçtur.

Bununla ilgili size çok çarpıcı bir örnek vermek istiyorum. 2012 yılında Forbes dergisinin ilk 500’ünde yer alan şirketlere baktığımızda herkes dikkatini ilk 10, ilk 50 ve ilk 100 şirkete vermiş, bunların marka değerleri, stratejileri üzerine değerlendirmeler yapıyor, bu şirketlerin stratejistleri ödüller alıp çarşaf çarşaf demeçler veriyor iken listenin sonlarında dikkatimi çeken bir Brezilya şirketi vardı. İşin ilginç yanı, dünyanın hemen her yerine kanatlı ürünleri satan bu firmanın web sitesinin henüz yapım aşamasında olmasıydı. Öyleyse bu başarı nasıl gerçekleşti? İnternet, sosyal medya, ödüllü projeler, reklamlar olmadan bu mümkün olur muydu?
Bal gibi de olurdu! O kanatlı ürünleri satan şirket kendi faaliyet alanında uzmanlaşmış, kalite ve sağlık standartlarını belirlemiş, kendi bölgesinde yıllarca başarı ile faaliyet göstermiş idi. Gelişen pazar ve artan talep doğrultusunda global düzeyde iş yapmak onun adına bir ihtiyaç olduğunda bunu icra etmeye hazırdı.  4 tanesi dünya pazarlarında iş yapma deneyimi olan toplamda 14 kişilik küçük bir pazarlama ekibi ile bu başarının altına imza attılar. ‘’Kemiyetin keyfiyete nisbeten ehemmiyeti yoktur’’ diye boşuna dememiş eskiler. İşte bizim şirketlerimizin alması gereken asıl örnek budur? Atını alıp üsküdarı geçmiş global markaların yarattıkları trendlerin ve girdapların içinde kaybolmak, onların yarattığı bu dünyanın figüranları olmak bir strateji olmamalıdır. Zaten ne kaynaklar ne de hedefler açısından hiçbir benzerliğinizin bulunmadığı organizasyonlardan bir şey kopya edemezsiniz. Siz gözlerinizi kendi gerçekçi hedeflerinize dikmelisiniz. Bunun içinde evvela ayaklarınızı yere sağlam basmalı, işinizi doğru ver güzel yapmalısınız.
Son olarak ülkemiz adına çalışan-üreten herkese başarılar ve bol kazançlar dilerim.
 
Saygılarımla,
Kartal Koray Yonca